Bilgi Kaynakları ve Boşlukları

Hazırlayanlar: Geoff Welch, Hilary Welch and Sancar Barış (2005)

1990 ile 2005 yılları arasında, Türkiye’nin kuşları hakkındaki bilgilerimiz, yerel kuş gözlemciliğinin ve doğa koruma topluluklarının gelişmesine paralel olarak önemli ölçüde ilerlemiştir. Bu bölüm, Türkiye’nin kuşlarıyla ilgili bilgimizi sınırlayan, bazıları genel bazıları ise oldukça spesifik olan temel sorunları tanımlarken aynı zamanda geleceğe yönelik olarak Türk kuş faunasına dair atılabilecek önemli adımları ortaya koymaktadır.

Türlerin Yayılışı

Gözlem haritaları kuşların yayılışını mı, yoksa kuş gözlemcilerinin dağılımını mı gösteriyor? Yakın zamana dek, Türkiye kuş veri havuzu büyük ölçüde tatil için Batı Avrupa’dan gelen kuş gözlemcilerinin katkılarıyla oluşuyordu. Ülkeyi ziyaret eden yabancı gözlemciler, kısa süreli tatilleri boyunca mümkün olduğunca çok tür ve çeşitli yaşam ortamı görmek isterler. Bu durum önemli ölçüde taraflı bir veri oluşturur; çünkü gözlemciler her zaman aynı yerlere, yılın aynı dönemlerinde giderek hep aynı kuş türlerini gözlemler.

Türkiye’de kuş gözlemciliğinin gelişmesiyle bu sıkıntı büyük ölçüde azalmıştır. Ancak bu kez de yerli kuş gözlemcilerinin gözlem alanları genellikle yaşadıkları bölgeyle sınırlı kalmakta; bu durum, daha geniş kapsamlı veri toplamak için yeni yöntemlerin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.

Standart Verinin Eksikliği

1998 ile 2003 yılları arasında Türkiye’nin geniş alanlarında, standart yöntemlerle üreyen kuşlar hakkında veri toplayan üç önemli proje yürütülmüştür: Konya Havzası’nda (Eken & Magnin 1999), Akdeniz ormanlarında (Zeydanlı ve ark. 2005) ve Güneydoğu Anadolu’da (Welch 2004). Bu çalışmalar sayesinde, ilk kez, araştırma alanları nadir türlerin varlığı ya da kuşların yoğunlaştığı alanlar gibi önceki bilgilere bağlı kalınmadan tarafsız bir şekilde belirlenmiştir. Elde edilen veriler kuşların nerelerde bulunduğunu göstermenin yanı sıra, bulunmadıkları yerleri de büyük ölçüde ortaya koymuştur. Ancak, bu tür çalışmalar önemli ölçüde daha fazla insan gücü gerektirir, organize edilmesi zordur ve nispeten pahalıdır.

Yaygın türlerin yayılışı, gözlemcilerin bilinçsizce her yerde var olduklarını düşündükleri kargalar, toygarlar, serçeler, sığırcıklar ve evcil güvercinler gibi kuşları yeterince kaydetmemelerinden dolayı eksik kalmaktadır. Örneğin, kumru genellikle her yerde bulunduğu varsayılan ve hareket halindeki bir araçtan bile kolayca gözlenebilecek bir tür olarak bilinir. Ancak 2005 yılında ülkenin kuzeybatısında yapılan iki haftalık saha çalışmasında Erzurum’un kuzeyinde bulunmadığı, Kars’ta hiç kaydedilmediği ve ancak Yeşilırmak ovasında tekrar ortaya çıktığı tespit edilmiştir.

Üreme Durumu

Kızıl Sırtlı Örümcekkuşu, Türkiye’deki kuşların yayılışının gözlem verileriyle nasıl doğrulandığına iyi bir örnek teşkil eder. Bu tür, göç dönemlerinde oldukça yaygın görülür ve çoğu kuş kitabı ile arazi rehberinde Türkiye’nin geniş bir alanında üreyen bir tür olarak tanıtılır. Ancak bu gerçekten böyle mi? Kızıl Sırtlı Örümcekkuşu’nun (göç başlangıç ve bitiş tarihleri tam olarak belirlenemeyen) uzun bir göç dönemi vardır. Ağustos 2005 itibarıyla Kuşbank veritabanındaki 313 kaydın 128’i (%41) bir üreme koduyla ilişkilendirilmişken, yalnızca yedisinde (%2) kesin üremeye dair itiraz edilemez kanıt bulunmaktadır. Geriye kalan 121 kaydın büyük bir kısmı, özellikle de 35 tanesi dışında olanlar, muhtemelen göç eden bireylere aittir. Bazı durumlarda, sadece birkaç dakikalık gözlem bile “olasılık” düzeyindeki bir kaydı “muhtemel” ya da “kesin” üreme kaydına çevirebilir.

Su Kuşu Sayımları

1986’dan itibaren IWRB/Wetlands International tarafından organize edilen Kış Ortası Su Kuşu Sayımları (KOSKS), Türkiye’de uzun süreli su kuşu verisi sağlamakta önemli bir rol oynamıştır. Ancak, bu program on yıllardır sürdürülse de sayım metodolojisinde çeşitli tutarsızlıklar ortaya çıkmıştır: Ziyaret edilen alanların sayısı, her bir alanın kapsanma şekli, katılımcı sayısı ve deneyim seviyeleri yıllar içinde değişmiştir. Bu yüzden, kışlayan kuş sayılarındaki artış veya azalışı incelemek için yapılan çalışmalarda veri toplama yöntemindeki bu değişikliklerin de dikkate alınması gerekmektedir. Belirli bir türün sayısındaki değişim, gerçekten popülasyon artışına ya da azalmasına mı işaret etmektedir, yoksa bu farklı yıllarda sayılan alanların kapsamı mı değişmiştir? Söz konusu türün tespit zorluğu, alanların bazı yıllarda daha detaylı ya da yüzeysel sayılması, sayım sonuçlarını etkileyebilir. Ayrıca, Türkiye veya Doğu Avrupa-Rusya-Orta Asya’daki hava koşulları ve avcılık baskısı gibi kontrol edilemeyen değişkenler de kuşların dağılımını etkileyebilir.

2012 yılında kurulan Ulusal KOSKS Kurulu, bu sayımları daha kapsamlı ve standart hale getirmeyi hedeflemiştir. Sayım yapılacak alanların kapsamı, önemi ve isimlendirilmesi standartlaştırılmış; sabit sayım istasyonları belirlenmiştir. Tüm metotlar ve protokoller, formlar ve haritalarla birlikte kullanıma sunulmuştur. Ayrıca gözlem verilerinin sistematik olarak Kuşbank’a kaydedilmesi, verilerin doğruluğunu sağlamakla birlikte raporlamayı da kolaylaştırmıştır. KOSKS Kurulu daha sonra dağılmıştır.

Bir alanı kullanan kuş sayısının mevsimden mevsime veya yıldan yıla değişim göstermesi doğal bir durumdur. ÖKA (Önemli Kuş Alanı) olarak belirlenmesi gereken bir alan, kötü bir yılda gözden kaçabilir veya komşu alanlarda normalin dışındaki su seviyeleri nedeniyle geçici olarak yüksek sayıda kuş barındırabilir. Bu tür durumlar, yalnızca sulakalanlar ağındaki işleviyle önemli olan bir alanın, koruma açısından öncelikli olarak değerlendirilmesine neden olabilir.

Gözden Kaçan Türler

Bazı kuşlar daha çok dikkat çekerken bazıları ise gözlenmeden varlıklarını sürdürebilir. Gececil kuşlar özel teknikler kullanılmadıkça olduğundan daha az kayda geçer. Saklanan ve ürkek türler bolca bulunmalarına rağmen fark edilmeyebilir. Örneğin, Paçalı Baykuş, aslında Türkiye’de nispeten yaygın olabilecek bir türdür, ancak 25 yıl öncesine kadar hiç kaydedilmemiştir.

Koloni halinde üreyen türler, uygun yaşam alanı bulsalar bile düzensiz bir dağılım sergileyebilirler. Bazı türler ise erişilmesi zor, uzak bölgelerde yaşadığından tespiti zorlaşır. Koloniler bir kez keşfedildiğinde popülasyonu izlemek kolaylaşsa da, yeni koloniler bulmak zorludur. Örneğin, İspir’deki kızıl akbaba kolonisi, yola yakın kayalıklarda bulunduğu için bilinirken, komşu vadilerdeki potansiyel koloniler hakkında bilgi yoktur.

Alpin türler genellikle parçalı bir yayılış gösterir, düşük yoğunlukta bulunurlar ve bölgede kısa süre kalabilirler. Bu nedenle, yükseklerde yaşayan kuşların dağılımını yeterince bilmek güçtür.

Kuş türlerinin seslerinden tanınması ise ayrıca bir zorluk oluşturur. Türkiye’deki kuş gözlemcileri ötüşle tanıma konusunda nispeten az deneyimlidir. Ayrıca, bölgesel alttür ve ırkların ötüşleri hakkında bilgi eksikliği de bulunur. Türkiye’de üreyen Kızılkuyruk, deneyimli Avrupalı gözlemciler tarafından bile bazen Şakrak ile karıştırılır. Boz Kirazkuşu gibi türler de ötüşleriyle benzer türlerle karışabilir ve yaygın oldukları bölgelerde gözden kaçabilirler.

Popülasyon Tahminleri

Batı Avrupa’da her tür için güvenilir, bazen oldukça kesin popülasyon rakamları mevcut olup, bu veriler koruma eylemlerinin uygulanmasına ve Avrupa Birliği düzeyinde uzun vadeli koruma politikalarının geliştirilmesine katkı sağlamaktadır.

Türkiye’de ise güvenilir kalitatif bilgiler ya çok sınırlıdır ya da eski kalmıştır. Ülkenin genişliği, sınırlı sayıda yerli kuş gözlemcisinin varlığı ve yurt dışından gelen gözlemcilerin aksine sistematik araştırmalara katılmak için deneyim, zaman, finansal kaynak ve seyahat imkanı kısıtlılığı, gözlemcilerin çalışmalarını zorlaştırmaktadır. Akademik düzeyde kuşlarla ilgili ilgi ise oldukça yenidir ve yalnızca birkaç tane uluslararası standartlarda yüksek lisans ve doktora tezi tamamlanmıştır.

Toy, Leylek, Kara Akbaba ve Dağ Horozu gibi yüksek koruma değerine sahip türler için çeşitli araştırmalar yapılmakta veya devam etmektedir. Bu çalışmalarda, halktan gelen bilgiler (Leylek), radyo vericileriyle izleme (Kara Akbaba) ve bilgisayar destekli modellemeler (Dağ Horozu) gibi farklı yöntemler kullanılmaktadır. Ancak çoğu tür için elimizde yalnızca “en iyi tahmin” düzeyinde veriler bulunmaktadır. Türkiye’de, Birecik’teki yarı evcil kelaynak kolonisi haricinde, hiçbir tür için güvenilir popülasyon tahmini bulunmamaktadır.

Kuş gözlemcileri için sulakalanlar, kuş çeşitliliği ve gözleme kolaylığı nedeniyle cazip alanlardır ve gözlemlerden elde edilen kayıtların çoğu bu alanlardan gelmektedir. Ancak, yıllar içinde bu sulakalan odaklı gözlem eğilimi, Devlet Su İşleri’nin 1930’lardaki master planlara uygun olarak sulakalanları kurutup baraj inşa etmesi nedeniyle, zamanla kaybolan türler ve habitatlar listesine dönüşmüştür.

Göç Sayımları

Gündüz yırtıcılarının ve diğer süzülen kuşların görünür göçü Türkiye’de uzun zamandır biliniyor olsa da, bu göçün sürdürülebilir ve eşgüdümlü olarak izlenmesi için yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. 1960’lar ve 70’lerde İstanbul Boğazı, Kuzey-Batı Türkiye ve İskenderun Körfezi’nde gündüz yırtıcılarının ve süzülen kuşların gözlenmesi14, batılı kuş gözlemcilerinin Türkiye’deki bu önemli göçün farkına varmasını sağlamış ve büyük bir ilgiyle Türkiye’yi ziyaret etmelerine vesile olmuştur.

Görülebilir göç sayımı, uzun süreli yoğun konsantrasyon ve disiplin gerektiren bir iş olup, kendini işe adamış az sayıda gözlemci tarafından gerçekleştirilir. Bu nedenle, dünyada düzenli ve uzun süreli gündüz yırtıcı göçü çalışmaları oldukça sınırlıdır. Ayrıca, elde edilen verilerin koruma değerinin belirginleştirilmesi zor olduğundan, yırtıcı sayımları için mali kaynak bulmak da kolay değildir. Yine de, süzülen kuş göçü görsel açıdan etkileyici bir doğa olayıdır ve toplumun doğal çevreye ilgisini ve korunma ihtiyacına dair farkındalığını artırmak için güçlü bir araçtır; bu nedenle, önemi göz ardı edilmemelidir.

Halkalama İstasyonları

Ötücü kuşlar ve yağmurcunların halkalanmasını içeren çalışmalar, Türkiye’de ilk olarak WIWO’nun 1990’da Çukurova5 ve 1992’de Kızılırmak Deltası’nda6 yürüttüğü çalışmalarında başlamıştır. 2002 yılında ulusal halkalama programının hayata geçirilmesiyle birlikte eğitimli halkalamacılar yetiştirilmiş ve Ankara, Manyas, Manavgat, Kars, Diyarbakır ve Kızılırmak Deltası’nda ilkbahar ve sonbaharda halkalama yapılan bir program oluşturulmuştur. Bu programdaki en eski ve sürekli çalışan istasyon, Kızılırmak Deltası’ndaki Cernek Halkalama İstasyonu olmuştur7.

Bu tür çalışmaların uzun vadeli koruma açısından sağladığı en önemli yarar, konaklama alanlarını kullanan kuş sayılarındaki değişimlerin ve popülasyon hareketlerinin izlenmesine olanak tanımasıdır. Böylelikle her alanın kuşlar açısından taşıdığı gerçek önem ortaya konulabilir. Sürekli ve standart çalışan halkalama istasyonları, Türk ornitolojisine sadece veri sağlamakla kalmayıp, uzun vadede daha kapsamlı katkılar sunmaktadır.

Kuşbank ve eBird

Türkiye için elde edilen tüm bilgilerin erişilebilir ve koruma çalışmalarına katkı sağlayacak bir formatta saklanması büyük önem taşır. Bu amaçla, 2001 yılında kurulan ve 2004’te kullanıma açılan KuşBank ağ-temelli veri tabanı geliştirilmiştir. KuşBank, kuş gözlemcileri tarafından geniş kabul görmüş ve oldukça başarılı olmuştur. Kasım 2005 itibarıyla, veritabanına 350 gözlemci tarafından 400 türe ait 97.000’den fazla kayıt girilmiştir. Ancak verilerin gerçek anlamda değerli olabilmesi için kalite güvence altına alınmalıdır. Bu nedenle, belirli standartların karşılandığından emin olmak amacıyla bir Kayıt Komitesi oluşturulmuştur. Başlangıçta yalnızca KuşBank’a girilen kayıtları değerlendiren bu komite, zamanla ulusal ölçekte nadir türlerin kayıtlarını inceleyen bir yapıya dönüşmüştür.

Türkiye Üreyen Kuş Atlası

Türkiye kuşları hakkında yöntemselliğe dayalı nitelikli çalışmalar ve güvenilir verilerle koruma önceliklerini belirleyebilme gereksinimi, bugün hala aşılması gereken önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’de yöntemsel çalışmaları bağımsız olarak yürütebilecek kuş gözlemcilerinin sayısı yüz civarında olsa da, metindeki tespitler ve eleştiriler geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, kuş gözlemcilerinin katkılarının koruma çalışmalarına daha etkili yansıması için stratejik yaklaşımlar geliştirmek önemlidir. Koruma liderlerinin öncelikli alanlar, türler ya da veri eksikliklerini sistematik olarak belirlemeleri ve giderek artan akademik kapasiteye sahip üniversitelerle iş birliği yapmaları, kuş gözlemcilerinin veri açıklarını kapatma konusunda daha verimli olmasını sağlayabilir. Kış Ortası Su Kuşu Sayımları’nın analiz edilmesi, ulusal düzeyde bilgi sağlayacak bir yaygın kuş gözlem programının yaygınlaştırılması ve dinamik bir kuş atlasının oluşturulması hala gerçekleştirilmesi beklenen adımlar arasında yer almaktadır.